28 Şubat 2015 Cumartesi

Dağınık Yerlerde Yaşanmışlık Vardır Bırakın Dağınık Kalsın Bırakın Evleri B* Götürsün

  Bu annelerin temizlik aşkları var ya beni öldürüyor bırakın ya bırakın her şey dağınık kalsın dağınık evlerde yaşanmışlık vardır desem de annem haydi haydi Sinem haydi demesiyle kalktım yerimden.
Soğuk havalar da temizlik falan olmaz zaten yeni iyileşiyorum dedim ama neymiş herkes hastaymış tabi ki de havalanması gerekiyormuş salonun, odaların.
  • Benim odama elleme dedim kısık bir sesle...
  • Efendim sinem diye karşılık verdi annem.
  • Yok anneciğim ben camı açtım zaten çoktan dedim yüksek bir sesle.

İçimde ki sinem farklı konuşuyor dışarıda ki farklı ama Annedir haklıdır böyle diyorsa kesin bir bildiği vardır.
  • Yardım edeyim mi diye sordum.
  • Yok dedi.

Bir kere daha sordum bu kadar karışıklığa oturmak ne mümkün.
  •  Odanı topla yeter diye karşılık verdi.
  •   Odam mı sadece dedim.
  •    Evet o yeterli dedi.
     Bende yavaşça gittim odama kapıyı araladım biraz tuhaf dağınık ama sevimli bir dağınıklık Nasıl sevimli sinem yaa demeyin gerçekten çok şeker bir dağınıklık vardı, Neyse toplamaya başladım.
 Kitaplarımı topladım üst rafa dizdim basılmasın canlarıma diye. Birkaç hafta önce dışarıya çıkmıştım ve çantaya karar verememiştim köşeye yığmıştım onları da kaldırdım, düzgünce. Çalışma masasının üstü birçok makyaj malzemesine ev sahipliği yapıyor ojeler, rujlar yeni alınan ve sökülen etiketler buruşturulmuş kağıtlar çalışma defterleri notlar derken baya kalabalık bir halde bir poşet alıp ıvır zıvır kağıtları vs çoğunu attım sonra bir de kıyamadım yazdığım notlara çıkardım sonra aman boşver dedim doldurdum poşete bir poşete sığmadık tabi ki de ek bir poşet daha aldım sonradan aklıma mavi büyük çöp poşetleri geldi.

Tabii siz şimdi annemi merak ediyorsunuz; annem hala salonda…

Ben yatağımı düzelttim yatak düzeltme işi de öyle çok mantıklı gelmiyor bana ama yinede alışkanlık haline getirmelisin sinem bunu demesiyle her gün düzeltmeye çalışıyorum. Düzelttim sonra içime sinmedi pembe nevresim takımlarını çıkarıp mavileri geçirdim daha çok okyanus gibi Gökyüzü gibi olsun diye. Perdeler öyle bir havalanıyor ki sanki hastalığı dışarıya taşımaya niyetli gibi. Aman aman taşısın kurtulalım bundan…
Yerleri süpürme, viledalama eee bazen oturup sağda solda bulduğum yazıları okuma ne yazmışım ne yazmamışım onun yanı sıra kitap karıştırma sonra tekrardan kaldığım yerden devam etme derken bir iki saat odamda tıkılı kalmış olabilirim sanırım.

Annem; sinem hala bitmedi mi oda…

Yok anne bitmek üzere de aman bitti bitti ( geriye kalan eşyaları da sıkıldım attım dolabın içine, dolap sürgüsünü de çektim tamam işte.)

İçeriye bir girdim utandım.

Salon mükemmel balkon harika odalar mis mutfak bal dök yala yahu ben ne yaptım sadece bir oda  hatta bunun yanı sıra kahveleri de hazırlamış salonda beni bekliyordu.
Canım annem …
Anneler bir harika dostlar bir harika =)))
Ellerine sağlık annem ya nasıl da güzel yapmışsın dedim.

Yahu etrafı topladım sadece bir şey yapmadım ki dedi benim için çok büyük şey nasıl yapıyorlar anlamıyorum bende yapıyorum ama böyle düzgün olmuyor.

Kahve arasında anneme şöyle dedim;

Oldu canım tabii tabii kendi evinde böyle yaparsın artık dedi bende gülümsedim. Kendi evim olmadığı için şu anda gülmekle yetindim…

Sürç-i lisan ettiysem affola Temiz ve Ferah evlerde oturmak üzere hoş kalın…

                                                                                            Sinem Kandemir

Şükran'ca Paylaşımlar: BLOG KEŞİF ETKİNLİĞİ

 Ben çoktan yerimi aldım Katılmayanlar hadi sizde buyrun :)))  Şükran'ca Paylaşımlar: BLOG KEŞİF ETKİNLİĞİ:          Çevremdeki insanlarla hayata dair farklı bir şeyler paylaşmak çok zevk verirdi. Onların eline sağlık çok güzel olmuş dem...

27 Şubat 2015 Cuma

Diğer Elbiseler Kıskançlık Krizinde Onlara Sahip Çıkalım

Sosyal medyada bir elbise aldı başını gidiyor. Normal bir elbise işte öyle bir ağam şağam bir şey değil ama renk farkı varmış bazıları beyaz gold görüyormuş bazıları da mavi siyah.

Tumblr'a yüklenmiş bir fotoğrafla başlamış bu kargaşa aslında, sonra da her yere yayıldı ekşi sözlüğe kadar aklınıza gelebilecek her yerde...

                                                            ((Olay Elbise Budur))

Bana göre ise mavi siyah ama sonradan  karar değiştirdim lila, pembe, yeşil, hatta turuncu hayal gücüme göre değerlendirdim eee nasıl olsa insanlar ikiye bölünmüş kesin bir sonuca varamamışlar bende böyle değerlendirdim bu olayı.

Sizce nasıl olmuş? Bence iyi oldu ne yapayım canım standart konulardan sıkılmıştım zaten iyi oldu bu. Sonradan haber kanalları  sosyal medyalar her yerde bu elbiseyi gördüm hatta arkadaşlar mail atmışlar.
  • Sinem bak sence bu elbise ne renk? Diye. Eee bende malumunuz 
  • Lila ve Yeşil dedim. Nasıl yani ya dediler.
Hayal gücümün önüne kimse geçemez hele de böyle karışık bir konuda... Nasılsa herkes farklı görüyor bende farklı görüyorum.
Tabii hemen açıklama geldi uzmanlardan; Photoshop uzmanları, Bazı insanların gözleri bu elbiseyi orijinal rengi yani mavi-siyah olarak görmüş ve kimisinin gözü de yanılgıya düşerek beyaz-altın renklerinde görmüş.
Diğer açıklama ise; mavi-siyah görenlerin depresif bir ruh halinde olduklarını belirtmiş.
Bir Diğer açıklama ise; mavi-siyah görenlerin renkleri algılamada daha iyi olduklarını söylemiş.
Sonuç olarak; Bütün elbiseler kıskançlıktan ölüyor olmalılar...

Eeee benden bu kadar sizler nasıl gördünüz neler düşünüyorsunuz bilemiyorum ama saçma sapan bir konuda ilerliyoruz diyebilirim. 

Sürç-i lisan ettiysem affola, Aman böyle karışık elbiseler bize denk gelmesin aman Hoş kalın…
                                                                                                                   Sinem Kandemir


Merhabalar Efendim; Hastayken beni yalnız bırakmayan blogdaşlarım

Merhabalar Efendim; Hastayken beni yalnız bırakmayan blogdaşlarım =))

Malumunuz bir haftadır hastayım, yazılarım bunun üzerine paylaşımlarım hastalık üzerine derken bugün kendimi oldukça iyi hissediyorum. Hasta olduğum süre içinde hiçbir şey yapmadığım için ezberlemem gereken kelimeler, ödevler, yazılar ve ağırlamam gereken arkadaşlarım, ve bu hafta içinde okumam gereken kitaplarım birikti de birikti.

 Tabii hastayken hayal kurmaktan da biraz geri kaldım. Hatta hayal ettiğim olayların sonunu bile kötüye bağladım. Hastalığıma verip bir süre dondurdum hayal makinasını…

Hasta insan ne yapar evde; Salonda televizyon izler…

Bende böyle yaptım bir hafta boyunca ve bütün dizileri takip ediyorum neredeyse insanın aklına nasıl da giriyorlar. Odamı da kendi haline bıraktım ve bağımsızlıklarını ilan ediyor eşyalar ama rahatsız mıyım hayır. Hem dağınık odalarda yaşanmışlık vardır.


Hasta olduğum süre içinde birçok blogu da keşfettim, değişik, çok güzel yazılar okudum hatta herkesin biraz da olsa dünyalarına girdim. Hüzünlerine, sevinçlerine ortak oldum hemen hemen hepsini takibe aldım daha sık haber alayım diye o kadar samimi bir ortam ki nasıl anlatsam bilemiyorum ama blog yazarları ne demek istediğimi anlayacaklardır… Görüşmediğim hatta yüzünü bile bilmediğim birçok insanın yaşamına dahil olmak düşüncelerine ortak olmak gerçekten mükemmel bir şey en azından benim için öyle oldu…

Yorum yazarken sanki yıllardır tanıyormuş hissine kapılmadan da edemiyor insan samimi bir ortam olduğu buradan da belli oluyor zaten içtenlikle yazılan yazılardan kaynaklanıyor bir nevi bu sıcaklık. Bende iyi ki katılmışım, zevk alarak yazılar yazıp zevk alarak okuyorum.  Hasta halinde bile insan düşünür mü?

Bugün neler yazıldı? Neler oldu? Ben ne yazsam acaba diye.

Belki bir yerde yazısını okuduğumuz veya sitesini gördüğümüz fakat tanımadığımız birini şimdi tanıyor olmak ve paylaşımlarını beğeniyor yorum atıyor hatta arkadaşlarımıza da tavsiye ediyor olmak çok eğlenceli. Şimdilik her şey çok güzel umarım böylede devam eder.

Sürç-i lisan ettiysem affola Güzel Eğlenceli bloglar da görüşmek üzere hoş kalın…


                                                                                 Sinem Kandemir…

Rutin Seven Kadın ..: Rutin Seven Kadının İlk Çekilişi ..

Rutin Seven Kadın ..: Rutin Seven Kadının İlk Çekilişi ..: Herkese merhabalar.. Bildiğiniz gibi blog dünyasında yeniyim ve her şeyi yavaş yavaş deneyimli arkadaşları takip ederek öğrenmeye ça...

26 Şubat 2015 Perşembe

Gönlünüzden Sevgi Hiç Eksik Olmasın Hatta Dolsun Taşsın

Şu eski şarkılar yok mu çok güzeller mesela;

Sev Kardeşim şarkısı sözleri bir başka coşkulu bir başka güzel, hatta eşlik etmesi bile ayrı bir zevk nınınını nınınını nınını… J 



Sözlerinin bir kısmı ise; 
Bak kardeşim elini ver bana
Gel kardeşim neşe getirdim sana
Al kardeşim ye, iç, gül, oyna.

Sar kardeşim 
Kolunu boynuma
Sev kardeşim
canım feda yoluna
Tap kardeşim
Tüm insanlara... 
( Şenay Yüzbaşıoğlu.)

Böyle sürüp gidiyor, kelimeler o kadar birbirine uyuyor ki insan ezberlemek de bile zorlanmıyor. Bu kadar sevgi konusu şarkılarda bile yer alırken sevgi üzerine yazılmışken nasıl bu hale gelebildik inanının şaşırıyorum. Eskiden daha mı fazla sevgi varmış? Sevgi ölçülebiliyor mu? Ya da tükenen bir şey mi? Zamanla yaşamını yitiren bir şey mi yoksa?

İçimizi sevgiyle doldurduğumuz da taşarak başkalarına sevgi verme noktasına gelebiliriz. Kin ve nefretle bir yere varamayız gönlümüz de sevgi ve merhamete yer açmalıyız inanın o zaman daha mutlu olacak insanoğlu. Benim gözümde Sevgisiz insanlar bencil insanlardır, kinci nefret dolu hatta hep karşısındakine zarar verme eğilimi gösterir bu kişiler, peki ne kazanırlar hayatta? Hiçbir şey kocaman bir hiç.

Sevgiden yoksun kişiler olmayın vesselam yüreğinizin bir köşesine sevgi duygusunu yerleştirin. Her şeyi sevin insanları, doğayı, hayvanları (hatta insanlardan daha çok sevebilirsiniz.) fanusdaki balığı, kitaplarınızı, taşı, toprağı, güneşi, çiçeklerinizi, yağmuru, denizi sevmeye açık her şeyi sevebilirsiniz hatta ve hatta kendinizi de sevin, sevgiden yoksun bırakmayın yüreğinizi. Bırakmayın ki içinizdeki sevgi dolsun taşsın ve sizde çevrenizdekilere bu sevgiyi dağıtın.


Sürç-i lisan ettiysem affola Gönlünüzden Sevgi hiç eksik olmasın hoş kalın…

                                                                                             Sinem Kandemir

24 Şubat 2015 Salı

Hastayım Hasta Canım İster Pasta

Merhabalar Efendim…

2 3 gündür malumunuz hastayım sesim kısık, ateşim var, halsizlik dolu dizgin, burnum durmak bilmiyor yanımda bir rulo peçete mıy mıy, atarlı giderli ve çalımlı bir şekilde yaşamımı sürdürüyorum. İlaçlar fayda etmiyor mu? Ediyor elbette fakat öyle pat diye kesmiyor yavaş yavaş…

Tabii bu arada çaylar, çorbalar, ılık sular, zencefiller ne karanfiller kaldı kaynamadık. Bitki de hayat var hayat.

Neymiş öyle kapsüller beyazlı sarılı kapsüller hiçbirini sevmiyorum. Ama itiraf etmem gerekiyor ki bu öksürük şurupları çok güzel bee. Tatlı, böyle şeker niyetine içilecek cinsten neyse bu ilaçların çok yararlı olduğunu göstermez tabii ki de bu konuya girmeyeceğim bile belki başka bir konuda bunu ele alabilirim ben şu 3 günde evde geçirdiğim zamanı ve çorbalardan bahsedeceğim.

Evden dışarı çıkmayı bırakın balkona bile çıkmıyorum yürümek bile istemiyorum biri arkamdan iteklesin o derecedeyim. Tabii yemek meselesi de var öyle her şey yenilmiyor bu durumda ben en çok çorba tüketiyorum en rahatı.  Annemin demesiyle hasta çorbası yani pirinç çorbası tereyağlı hasta olunca pirinç çorbası ve geleneksel çorbamız olan tarhana başkada bir şey istenmez zaten.

Salonda bir kahverengi battaniyem yanımda bir kutu peçetem onun yanında bir kitabım var belki başımı kaldırırım da okurum diye bazen koltuktan sarkıyorum aşağıya doğru öyle okuyorum bazen de kollarımı üstte doğru uzatıp öyle okumaya çalışıyorum…

Hastayım hasta canım ister pasta mantığıyla bende hep bir şeyler istiyorum. Pastalar kekler hatta ne alaka diyebileceğiniz pişmaniye bile istedim. Sağlığıma kavuşunca güzel bir diyete girmek gerekecek sanırım.


Sürç-i lisan ettiysem affola Güzel Sağlıklı günler Dilerim hoş kalın…

                                                                                                                            Sinem Kandemir

22 Şubat 2015 Pazar

Sessiz Bir Alfabeye Sahip Olan İnsanların Konuşan Elleri

 Farkındalık yaratmak güzel bir şey. Samsung reklamına denk gelmiştim Muharrem işitme engelli ve ona bir sürpriz hazırlanmış Slogan ise; ‘’ Her şey Muharrem’e engelsiz bir gün yaşatmak için’’ her şey önce den ayarlanmış ablası da var işin için de izleyince anlayacaksınız zaten. Ben çok etkilendim çok beğendim hatta çok duygulandım.



Duygulanmamak elde mi ki?

Benim bu farkındalık olayı çok hoşuma gitti şundandır ki bu dünyada bir tek biz yaşamıyoruz o kadar vurdumduymaz olduk ki artık kimselere saygımız kalmadı herkesi her şeyi unuttuk tek düzen yaşıyoruz.

Muharrem evden çıkınca başlıyor şaşkınlığı ve mutluluğu sessiz sakin dünyasında yaşarken birden çevresindekilerin ona yaklaşımı sessiz çevresinin değişimi fırıncısından taksicisine yolda yürüyen bireyden manavda bulunan insana kadar bizim için her şey sessiz fakat Muharrem için değil…

Çok mu zor onların yaşamlarına dahil olmak sorusunu yöneltmeden duramadım kendime ve ben öğrenmeye karar verdim en azından temel birkaç kelime birkaç işaret dili, belki de bir gün bir muharrem gibi bir kişiyi sevindirebilirim.

Zor yapamayız diye bir şey yok sadece inanmak ve istemek var.  Daha fazla farkındalık yaratmak daha fazla bilinçlenmek var.

Geçen sene Manisa da bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim ve orada 6 genç gördüm hepsi de işitme engelli sessiz sakinler ama gözlerinde o mutluluk gülümsemeleri ve ışık hızı hareketleri beni çok etkilemişti bende hafif gülümsemiştim, Sadece gülümsedim çünkü hiç bir şey bilmiyordum…

Onlar sessiz bir alfabeye sahipler… 

                                                                                                 Sinem Kandemir 






21 Şubat 2015 Cumartesi

Grip mi Nezle mi? Hangisi daha Masum

 Kış ayların vazgeçilmezi grip, nezle…



Her ikisinden de nefret ederim çok sık hasta olduğum için bunlarla aram hiç iyi değildir. Bugün bir arkadaşımın hasta mısın ay canım,  grip mi? nezle mi? Demesiyle duraksadım, sonuçta hastayım grip ya da nezle ne fark eder ki?  Aralarında ne gibi bir fark var şimdi biri diğerinden daha mı masum?

Bende bunu araştırdım; öyle iç açıcı bir masumluğu yok tabii ki de ama şöyle belirteyim.

Nezle;
Bir çok virüs bu hastalığa yol açabilirmiş, ve yılın her döneminde görülürmüş. Burun ve ağız yoluyla giren zerreler

Evet bakın bu doğru sadece 3 saat dışarıda kalmamla kaptım böyle bir hastalığı ki ben rüzgarlı ve yağmurlu bir havada dondurma yemiş hasta olmamıştım, ama bu sefer 3 saat dışarı da kalmamla hastayım. O yüzden lahana gibi giyinmek yerine şu kulak ve burnumuzu lahana gibi saralım. En azından ben artık böyle yapıyorum.
 Devam ediyorum nezleye;
  • Ateş zaman zaman görülür.  
  • Öksürme yaygın bir şekildeymiş.
  • Baş ağrısı nadir. 
  • Kas ağrısı zaman zaman kusmada yaygın olabilirmiş.
  • Burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı hapşırma genellikle mevcutmuş. 
  • bol bol elleri yıkamak gerekliymiş.

 Kendimle kıyasladığımda bunların sadece bir veya iki tanesi  bende mevcut demek ki nezle değilim..
 Grip ise;
  • Sonbahar ve kış hastalığıymış, (buna bir tik atalım.)
  • Kas ağrısı yaygın ( ikinci tik de buna)
  • Boğaz ağrısı; acı verici ve inatçı (buda tamam)
  • Ateş ve baş ağrısı (buna da tamam)
  • Kusma yok (buna da bir tik)
  • Hapşırma, burun tıkanıklığı ( da tamam.)
  • Ağız veya burun yoluyla ( bu zaten olağan bir şey buna da yıldızlı bir tik )
  • Önlem ise grip aşısı ve elleri yıkamak diye belirtilmiş…

 Fakat iğne fobisi olduğu için bende iğne olayı bana gelmez fakat mentollü şekerler, ıhlamurlar, çaylar bin bir çeşit otlar ve ılık sularla bunu geçireceğim. Ve grip mi? Nezle mi? Sorusuna gönül rahatlığıyla grip canım ya grip diyebileceğim


.

Sürç-i lisan ettiysem affola; Gripsiz, Nezlesiz kışlarınız olsun hoş kalın…

20 Şubat 2015 Cuma

İnsan Kendini Bile Çekemiyor Hasta Olduğu Zaman Kaldı ki Bir Başkası

  İnsan hasta olunca canı hiçbir şey yapmak istemiyor yahu ne yazı yazmak ne okumak ne bir şeyler yemek ne de kahve içmek…

En sevdiklerimi mi yapamama çılgınlığı içerisindeyim ve bugün çok mutsuz hissediyorum kendimi hastalığımdan dolayı sanırım buda. Ne elimde bulunan kitaplarımı okuyabiliyorum ne ders çalışabiliyorum nede bir koyu sohbet edebiliyorum. Bu hastalık çok kötü bir şey evet normalde de öyle yoğun sosyal bir insan değilim ama hasta olunca insan asosyalin de xx asosyalliğine atlıyor, planlarıma göre iki kitap bitirecektim bu hafta fakat sarktı. Ödevlerim ve ezberlenecek kelime sayıları 40’a ulaştı, Pardon bugün de kaldı 60 oldu yani buna bir çözüm bulmalıyım en acilinden.

Bir de insanlara tahammül edemiyorum böyle zamanlarda tamam normal de çok bayılmıyorum insanlara ama hastalık olunca gerçekten hiç çekilmiyorlar O yüzden biraz daha anlayış istiyorum.

 Ve eminim ki her insan her hasta olan kendini iyi hissetmeyen her insan gerçekten çevresinde ki lüzumsuz kalabalıktan, lüzumsuz sohbetten rahatsız oluyorlar ve bunda genelleme yaptım çünkü eminim. O yüzden lütfen sadece Geçmiş olsun deyip güzelce, tripsiz, güler yüzlü bir şekilde ‘’Geçmiş olsun’’ mesajınızı atın olsun bitsin.

İnsan kendini bile çekemiyor böyle zamanlar da kaldı ki bir başkası aman aman…


Sürç-i lisan ettiysem affola hasta olan herkese Geçmiş olsun az kaldı az bu soğuk havalardan kurtulacağız … J


19 Şubat 2015 Perşembe

Ihlamurlu Limonlu Tarçınlı Çaylara Merhaba

   Bu kış ayların da İnternet de bolca kış çayları sağlık kürleri dolanırken bunların hiçbiriyle ilgilenmezdim aman kim uğraşacak ki şimdi bunlar la der geçerdim. Zaten ben de hasta olmuyorum hasta olursam bakarım bir şeyler derdim...

Hasta olmuyorum olmuyorum diye diye hastalığı kendime çektim öyle bir çektim ki aman aman. Salgın da varmış, ben evden çıkmazdım yakalanmayayım diye sadece bir 3 saatliğine dışarı çıktım ve eve döndüğümde boğazım ağrıyor halsizlik var başım ağrıyor vs vs tonla hastalık belirtisi oldu, Peki evden çıkmasaydım hasta olur muydum? Olmazdım…

Ya da böyle kapanmasaydım eve o 3 saat de bir şey de olmaya bilirdi.
Tabii hemen çaylar sıcak ballı sular, bitki çayları, zencefilli, karanfilli, baharatlı çaylar hepsini denedim. İçlerinde en güzeli en sevdiğim;

  • ·         Bir bardak sıcak su
  • ·         Bir tatlı kaşığı bal
  • ·         Ve yarım limon

olan bu karışım bu karışım mükemmel bir şeymiş ılık ılık için bunu benim gibi ilaç sevmeyenlere güzel bir öneri olabilir. Ben iyileşsem dahi bunu sık sık yaparım gibi görünüyor.



Bunların yanı sıra beğendiğim ve hasta olmadan önce keşke bunu yapsaydım dediğim diğer çay tarifi de;

  • ·         Birkaç dilim zencefil  (fazla koymayın gerçekten acı oluyor bu kadar güzel kokan bir şey nasıl bu kadar acı oluyor anlamıyorum.)
  • ·         Bir tutam ıhlamur
  • ·         Ve birkaç dilim limon
  • ·         Ve son olarak Kabuk Tarçın 


 Bunları bir çaydanlık da hafif rengi çıkana kadar kaynatın ve hazır. Şekersiz ve balsız ben böyle sevdim ama sizler nasıl seversiniz bilemiyorum, ama beğeneceğinizi umuyorum.

Sürç-i lisan ettiysem affola Sağlıklı günler dilerim hoş kalın…






18 Şubat 2015 Çarşamba

Beklemek Uzun Bir Yol Gibi Öyle Kimsenin de Beklemeye Zamanı Yok Gibi

Beklemeye zamanımız yok bizim;
En azından ben böyleydim her şey hemen olsun isterdim. Beklemekten nefret ederdim. Zaman kaybı olan hiçbir şeyi sevmezdim. Beklemenin gerekli olduğu yerlerde bile bekleyemezdim, En basit örneği bilgisayarın açılmasını beklemek bile ızdırapdı benim için hemen uflamaya puflamaya başlardım. Yemeğin pişmesi, o pişene kadar ben o esnada doyardım. Kitap konusunda da yeni yazarları takip etmezdim şimdi ikinci kitabını beklemek zorunda kalacağım diye, dizi izlerdim ama daha sonra sezonları tamamlanınca bunun gibi sıralayabileceğim ufak tefek olay örgüsü…

Şu zamana kadar istediğim her şeyi zamanın da yaptım yapmaya uğraştım. Zamanın da olmasa dahi bir süre (kısa bir süre) sonra bunu gerçekleştirirdim ama sonuçta yapardım. İsteyip de yapamayınca yüreğime bir fil otururdu kalkmaz bütün gün orada dururdu. Bazen zamanın da yapamadım diye oturup kendi kendimi yerdim sonra uykusuz gecelere merhaba… Tabi bu böyle uzun bir süre devam etti ve mezun oldum.

 Veeee mutlu son…

Tabii ki de böyle mutlu son olmadı; hemen hırslar mırslar işe yaramadı aman şöyle yapayım aman böyle olsun demekle de olmadı, olmuyormuş bir yerler de tıkanılıyormuş bu sene daha iyi anladım umutsuzluğa düşmek yok zamanın da olmasa dahi olacağını düşünerek ilerleyeceğim. Beklemeyi öğreniyorum en azından öğrenmeye çalışıyorum diyelim…

En basit örneği bugün oynadığım bir oyun vardı. Resimli Kelime NeKi Bu diye zevkli bir oyun fakat biraz uğraştırıyor işte.  Bizde ablamla oynuyoruz fakat öyle şeyler çıkıyor ki insan sinir oluyor iki saat falan oynadık hatta 3 saat oldu. Ablam benden önce de 3 gündür oynuyormuş bu oyunu. 3 saat bekledim ama sonra sıkılmaya başladım veeeeee…

  • ·         3 gün mü? 3 günden beri oynuyor musun?

  •          Evet, çok zevkli değil mi?

  • ·         Cevaplarına bakmadın mı?

  •          Yok artık öyle zevki çıkmaz ki bunun.

  • ·         Ya boşver dur ben sana cevaplarını bulayım.

En sonunda dayanamadım cevapların hepsini çıkarttım. Yine bekleyemedim…



Beklemek Uzun Bir Yol Gibi …


Sürç-i lisan ettiysem affola . Sabırlı, huzurlu, sinirsiz, stressiz günlerimiz olsun hoş kalın…

17 Şubat 2015 Salı

İçimde Mektup Özlemi Büyüdükçe Büyüyor


Yazı yazmaya başladığım zamanlarda herkese mektup yazmak isterdim. Başlardım;  Sevgili Anneciğim, diye ilk başta ailemden başlamıştım çiçekli böcekli, kağıtlara yazardım o kadar da güzel kağıtlar olurdu ki yazmaya kıyamazdım.

Bir süre sonra yazı yazmam ilerledikçe herkese yazdım, renkli zarflar alır renkli kağıtlara yazıp gönderirdik akrabalara 

Sevgili Dedeciğim 

Nasılsın? iyi misin umarım iyisindir, babaannem nasıl umarım oda iyidir herkese selamlar ellerinizden öperim diye bunu gönderdiğim zaman işte ilkokul 3.sınıf falanım geçen yaz ziyarete gittiğimiz de dedemin bu mektubu çıkarmasıyla hafif bir gülümsedim. Çiçekler böcekler yapmışım, sonra zarfa özenle yazmaya çalışmışım fakat yazı irili ufaklı olmuş.  Neredeyse her aklıma gelince gönderirdim, sağ olsun babam da hemen götürürdü postaneye bir tek yakın akrabalarıma değil arkadaşlarıma da mektuplar gönderirdim. Tabiî ki de onlar da bana aslında güzel bir şeydi bu mektup olayı daha samimi daha içten mektup gönderdiğin zaman beklerdin haftalarca cevap gelecek mi acaba diye ama geleceğini bildiğin için heyecanlı olurdu için.

Bana mektup geldiği zaman ben çoğu zaman okulda olurdum annem hemen masanın üstüne koyardı mektubu açmazdı. Sinem masanın üstünde sana gelmiş bir mektup var daha yemek yemeden, mavi önlüğü çıkarmadan mektubu hunharca açardım ne yazdı acaba diye…

Zamanla kayboldu bu olayda hala var mı? Bilmiyorum ama bence unutulmaması gereken bir şeydi. En azından ben yeğenlerime yazmayı öğrendikleri takdir de mektup yazmalarını isteyeceğim. Ben yazı yazmayı çok sevenlerdenim acaba bundandır mı bu kadar yazıya düşkünlüğüm…

İnsan yazı yazarken mutlu olur mu? Ben mutlu olanlardanım, kelimelerle oynamak benim için mutluluk…

Mektup konusunda da en yakınlarımın beyinlerine girmeye çalışıyorum. Belki kandırabilirim ve eskisi gibi ayda yılda bir kere dahi olsa mektuplaşabiliriz.




Sürç-i lisan ettiysem affola, Güzel eğlenceli mektuplarınız olsun, Renkli zarflı günlere hoş kalın… 

16 Şubat 2015 Pazartesi

Tekrar Tekrar Dinlediğimiz Müzikler Tekrar Tekrar Baktığımız Fotoğraflar İkisi de Bizim İçin Anlam Yüklüler


Tekrar tekrar dinlediğimiz şu şarkılar her defasında nasılda yüreğimize dokunabiliyor ki böyle her dinlediğinde ayrı bir his ayrı bir duygu bazılarına normal gelen bir melodi seni bazen salya sümük yapmayı başarabiliyor. Bazen de işte Aman neyse öyle böyle bir şeylerdi işte…

Böyle deyip bırakamıyorsunuz bir son bir nokta koyamıyorsunuz bu sefer tamam dediğiniz her an her saniye tekrardan canlanıyor bırakılmıyor hatta senelerce sürüyor etkisi. Bazı şarkılar var o kadar naif o kadar masum ki bazıları ise çok can alıcı çok adice, bazen kaldıramıyor insan sonra salak şarkı ya diyor kapatıyorsunuz ama onlara da aman neyse yaa diyemiyoruz… Bazı şarkılar var ki insanı umutsuzluğa da sürükleyebiliyor, umutlu bir geleceğe de nasıl bu kadar etkili olabiliyorlar ki insanlar üzerinde çok enteresan…

Birkaç şarkı olur, birkaç fotoğraf ikisi de aynı etki yapar insan üzerinde bu da çok tuhaftır ki biri sözlü biri sözsüz fakat ikisi de duygu yüklü, bunları da zamanla anlıyorsunuz...

Fotoğraflar ah şu fotoğraflar müzik kadar etkili ama müzikler kadar acımasız değiller hepsi birer masum bebek gibiler anlık görüntü onlar sevinçli, mutlu, güzel ve bir anlık duygu yüklemesiyle çekilmiş güzel fotoğraflar…

Kalbin bir anlık çarpıyorsa bu fotoğraflarda müzik kadar etkili olmuştur senin üzerinde ve yıllar geçse de unutamazsın kalır ta bir anlık çarpan yerde…

'' Tekrar Tekrar Dinlediğimiz Müzikler Tekrar Tekrar Baktığımız Fotoğraflar İkisi de Bizim İçin Anlam Yüklüler.''




Sürç-i lisan ettiysem affola hayatınız da Etkili Müziklerin olması dileğimle hoş kalın…

15 Şubat 2015 Pazar

Vadideki Zambak

Bugün de Vadideki zambak diyorum. Utanarak belirtiyorum ki evet daha yeni okudum bu eseri; ama neden diye sorun, çünkü hep aklınızdadır, ama aklınız da olan değil de tamam şunu da okuyayım sonra onu da tamam şu kitaptan sonra onu da dersiniz ya öyle iteklediğim bir eser oldu benim için. Keşke böyle bir hataya düşmeseymişim benim gibi bu hataya düşenlere kısa bir özet geçmeyi farz bilirim, umarım benim yazdıklarımdan sonra okuma gereksinimi hisseder hemen okursunuz.

Vadideki Zambak (balzac)


Ben ilk bu kitaba başlamadan önce yine balzac eseri olan Eugenie grandet eserini okudum ve hemen ardından vadideki zambak sizlerde böyle yaparsanız çok zevk alacaksınız eminim.

Kitap Felix’in natalie’ye yazdığı mektupla başlıyor, insan zaten bi orada duraksıyor ve hemen gözleriniz diğer paragrafa kayıyor. Sürükleyici mi?  Evet.

Felix annesinin ilgisizliğiyle hep aşalamasıyla büyümüş bir çocukcağız akıllı ama kendini de gösteremiyor o kadar kötü bir durumda ki kendini hep fazlalık ve istemeyerek beni doğurmuşlar gibi hissediyor. Depresyonda hissi uyandırıyor insanda ve yazık ya demeden geçemiyorsunuz, kardeşleri var sürekli bunu kızdırıyorlar sinir krizleri geçirttiriyorlar ve tahmininiz üzere her zaman azar işiten bizimki oluyor. Bu kadar sevgisiz bir ortamda içine kapanıklık olağan bir şey ve öylede oluyor. Charles  diye bir kardeşi de var güzel, ve şımarık anne ve babasının göz bebeği bunun farkında ki herkese hükmediyor. Felix okuma yazma öğrenince ailesi tarafından engelliler okuluna gönderiliyor, ailesi çok fazla para göndermiyor ve arayıp sormuyorlar.  Başarılı bir çocuk dahi olsa ödüller bile alsa ailesi bu ödül törenlerinde bulunmadığı için çok üzülüyor ve bu ödül törenleri de onun için bir şey ifade etmiyor. Paris de sıkıntılı bir döneme giriyor bu sıralar ve tahta çıkacak prens için şenlik düzenleniyor( yanlış hatırlamıyorsam böyleydi.)  bizim felix ‘de bu davete katılacaktır ve felix aslında genç bir erkek olduğunu unutmamak lazım bundan sonra duyguları, hisleri, arzuları var. Felix dış görünümü de öyle çok sağlıklı değil kitabı okuduğunuz da daha fazla gözünüz de canlandırabileceksiniz. Neyse…

Felix;  balo da hayatının aşkı olarak adlandırdığı bir kadına aşık olur dansa kaldırmak ister fakat cesaret edemez bekler bir süre sonra kadın yanına oturur ve felix omzundan öper, kadın hemen kalkar. Felix aşık olmuştur bu kadına mutludur ama görünüşü ise çok hastalıklı iyi değildir yani ve ailesi de dinlenmesi için yakın dostlarının şatosuna gönderirler, felix burada hayaller kurar bu kadar güzel yerde yaşıyordur sevdiğim kadın diye iç geçirir işte Kontese aşık olur ve bu kadın yaşça büyüktür. Kontes henriette.

Kitaptaki diğer kahraman ise; Monsieur de Mortsauf 

Kadının kocadır buda huysuz mu huysuzdur. Felix aile dostu olduğu için ona iyi davranmaktadır ama bilgisizliği felix’in gözünden kaçmaz, ve huysuzluğu mızmızlığı. İşte sonra felix kadına sevdiğini söylüyor hatunda tamam bu aramızda sır olarak kalsın diyor. Aaaa! Sinem bu klasik bir dünya klasiği demeyin bana şimdi. Daha neler neler…

 Çok heyecanlı, neyse monsieur de mortsauf ‘a mareşallik unvanı verilir ve kont durumunu toparlar.  Böylelikle bizim felix de parise gidip eğitimini tamamlaması gerekmektedir, tabi bu arada ne olaylar oluyor da sizler kitabı okuyunca anlayacaksınız neyse felix ‘de kralın yakınlığını kazanıyor ve o felixi beğenmeyen dışlayan ailesi evladımız diyerek bağrına basarlar. Felix ve kontes mektuplaşmaları hep sürer ve daha çok bağlanırlar felix zambağının yanına giderken çelimsiz bakımsız değil daha güçlü kendine güvenen biri olarak gitmektedir. Kont bu durumdan rahatsızlık duyar fakat oda çok hastadır kontes çok sıkıldığını artık dayanamadığını belirtir felix’e adam gün geçtikçe iyileşir ve eski huysuzluğunu kazanır. Kral felixsi geri çağırır kontes çok üzülür.
Felix şatoda lady Arabelle ile karşılaşır hem çok güzel hem de çok zengin bir bayandır felix den çok etkilenir onunla birlikte olmak istediğini her fırsatta söyler felix’in yüreğinde kontesin aşkı hüküm sürer, ki hüküm sürdükçe lady Arabelle daha çok hırslanır ama bir gün Lady Arabelle engel olamaz ve aralarında bir aşk başlar. Ben kontesin aşkını daha samimi buluyorum ya da yok diğerinin yani aman neyse size bırakıyorum bu konuyu?

Kontes bütün olayları duymuştur ve çok üzülür. Felix gider ve soğuk davranır doğal olarak, kadın hastalıktan ve ızdıraptan kurtulamaz ölüm döşeğindedir burası çok etkileyiciydi L  Neyse işte felixe bir mektup bırakır. Mektup ise; Aşkını, Arzularını, Ahlaki değerlerini, Hastalanma sebebi vs vs her şeyi anlatır.) Felix parise tekrar döner ve Sonrada zaten bu işlerle uğraşmamış gitmiş sanatla, edebiyatla bilimle ilgilenmiş…


Kitabı okumanızı şiddetle tavsiye edebilirim benden geçerli bir not aldı en azından. Sürç-i lisan ettiysem affola eksiklerim muhakkak vardır, o yüzden sizler okuyun bu eseri …

Kadın Olmak... Sapık Düşüncelere Maruz Kalmak...

 Bu zaman da kadın olmak çok büyük bir zanaat vesselam

Gündem konusundan başlayarak ufak bir yazı yazmak istedim bu gün ne kadar kişiye ulaşır bu yazdıklarım bilemiyorum ama en çok isteğim sapık düşünceli insanlara ulaşması onlara hitaben yazıyorum bilhassa…

‘’BANA NASIL GİYİNECEĞİMİ ÖĞRETME OĞLUNA TECAVÜZ ETMEMEYİ ÖĞRET!’’

Beyinlerinizi normalleştiriniz baylar. Bizler etek giydiğimiz de sizlere cilve yapmıyoruz, biz makyaj yaptığımız da sizlere güzel görünmek için yapmıyoruz bizler yüksek sesli güldüğümüz de sizlere mesaj iletmiyor sizleri tahrik etmeye uğraşmıyoruz. Bizler topuklu ayakkabı giydiğimizde sizlere bize bakın arkamızdan tonla laf edin veya hayal kurun demiyoruz bizler bütün bunları kendimiz için yapıyoruz beyler sizler için değil…

Bunları beyinlerinize kazıyın bu dünya da Özgürlük varsa Yaşam hakkı varsa bizler de Özgürüz bizlerin de yaşam hakkı var. Saygı duyun bizlere keza biz sizlere nasıl saygı duyuyorsak…

‘’OGULLARINIZA KARŞI CİNSE SAYGI DUYMAYI ÖĞRETİN.’’

Erkeklerin cinsel istismarına maruz kalıp ölen kaçıncı Gencecik kız, hatta çocuk bu kadar mı duygularınız köreldi bu kadar mı pislikleştiniz bu kadar mı aciz iğrenç varlık oldunuz düşüncelerinizi normalleştirin beyler düşüncelerinizi normalleştirin. Bizler artık sıkıldık böyle iğrenç haberler görmekten her okuduğumuz da boğazlarımızın düğümlenmesinden…

Evet!  Kimse ye güvenilmez diye öğretilir, Aman kızım dikkat et denilir. Büyük bir ihtimal Özgecanın annesi de böyle kızını uğurlamıştır, olacaklardan habersiz Özgecan konusunda gerçekten çok şey yazmak istiyorum ama…  ‘’Mekanın cennet olsun, Nurlar için de uyu ‘’ demek den başkada bir şey gelmiyor elimden…



Kadınlar için tehlike evden dışarı adım attığımız da başlıyor. Yolda sağa sola bakmadan dümdüz yürüdüğümüz de, içimizden korkma bir şey olmaz ya dediğimiz de, sesiz sokaklara girdiğimizde,  kalbimizin ağzımızda çarpması, sesiz sakin bir yol görünüyorsa farklı bir yoldan gitme eğilimi gösterdiğimiz de, yürürken arkadan gelen kişilerin adım seslerini dinlemekten, hızlanıyor mu acaba dediğimiz de. Son olarak apartmana girdiğimiz de acaba arkamızdan gelir mi diye koşa koşa merdivenleri çıktığımızda. Sokak da göz göze gelmemek için direndiğimiz de başlıyor Bunları yaşatmaya kimsenin hakkı yok…

Topluluğa hitap eden dolmuş görevlileri… Bu konuda yorum bile yapamıyorum…

  •           Eve yalnız gidemezsin biz bırakalım seni?
  •           Yok canım ya biber gazı var yanımda bir şey olmaz.

 Olur, kuzum olur baksana haberlere olur… Biber gazı da kurtarmaz seni öldürürler belki bavula koyarlar,  belki Nehire atarlar,  belki de çöp poşetlerine koyar çöpün kenarına bırakırlar bunlar ülkemizde olağan şeyler her şey olabilir vesselam…

Yazımın sonlarına yaklaşırken; Adana da 6 yaşında tecavüze uğrayan GİZEMİ'de  unutmadım. Minnacık çocuğa yapılan zulmü diri diri yakıldığını da unutmadım daha küçücük çocuk ya çocuk…   Mekanın cennet olsun senin de …



‘’BENİM İNANDIĞIM SİSTEMDE SABAH BİR MASUMUN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ DUYARSANIZ, AKŞAM DARAĞACINDA SALLANAN BİRİNİ GÖRÜRSÜNÜZ.’’ NECİP FAZIL KISAKÜREK…  ((‘’ İDAM gericilik diyen arkadaşlarıma selam olsun! ‘’))

Ben böyle sapık düşünceli insanların serbest ellerini kollarını sallayarak gezmelerine karşıyım, hatta içeri de yatmalarına da karşıyım yemek içmek bu havayı solumalarına da karşıyım ben insan olmayan bu cani bu pisliklerin yaşama haklarına da karşıyım o yüzdendir ki en iyi yöntem neyse o olsun idamsa eğer idam…


Sürç-i lisan ettiysem affola SAPIKSIZ DÜŞÜNCELERİNİZ OLSUN, BÖYLE VAHŞETLERE BİR SON OLSUN hoş kalın…
                                                                                           Sinem Kandemir

14 Şubat 2015 Cumartesi

Sevgililer Günüymüş Gençler Dikkatli Olun

Bugün 14 Şubat sevgililer günüymüş, yani benim çok bir ilgi alanıma girmediği için arkadaşlardan iletilerden sosyal medyadan duydum. Güzel bir gün yani kuşlar böcekler bin bir renkli çiçekler diyeceğim ve abartı olacak bu mevsimde ne çiçeği yahu saçmalama diyeceksiniz eee haklısınız tabi.
Bugün Dağ tepe toprak Tarkanın’da dediği gibi Aşk kokuyor, ama sadece bugüne özel, ben böyle şeyler kullanmıyorum yalnızlık bana çok yakışıyor, insanı daha marjinal gösteriyor 1 hafta önce arkadaşlar arası konuşulan konulardan biri;

  •           14 Şubatta ne yapıyorsun?
  •            Evde kızlarla mısır patlatıp Tabu oynayacağız. Sende gelsene?
  •           Ayy yok cııınıııımm ben sevgilimle birlikte olacağım.
  •          Hımm, tamam tatlım.


 Bu konuşma tahmini sevgililer gününe 15 gün falan varken konuşulur, ilk önce gelmek istemeyen kız buna X diyelim; sevgililer gününe 7 gün kala sevgilisinden ayrılır ya da terk edilir. Tabu ya gelmek için can atar. Şimdi bunlar neden ayrıldı konusunu sizlere bırakıyorum.



Ayrıca ticari olarak da bakıldığında güzel verimli bir gün niteliği taşır. Esnaflar bugün için hediyelere zam koyabilirler, güller zaten fiyat şoku yaşar, bunu yazmak bile istemedim çünkü olağan bir şey. Bildiğiniz üzere, sağınız da ve solunuz da aşk kokan hareketler sohbetler kakara kikiri muhabbetleri döner buna da hazırlıklı olun korkmayın ama bu sadece bu güne özel yarın her şey normale dönecek. Çiçekçiler bu güne bel bağlamışlar gibi hepsinin gözlerinin içi pırıl pırıl parlıyorlar hatta bazıları tavşanlar, balıklar, koyup üstüne de çiçek koymuşlar. Güzel mi? Evet değişik bugün için yaratıcı fikirler her yerde olabilir dikkatli olun bir cafe’de bulunuyorsanız önünüze bir ikram gelirse korkmayın sevgililer gününe özel jestler tabi fiyata yansıtırlar mı bilemiyorum.

Bugün için şöyle bir şey demek istiyorum; Bugün sevgilisi olan dertli olmayan daha çok dertli, bu güne öyle bir odaklanma var ki ben bile şaşırıyorum. Ne gerek var şimdi bu kadar strese?

  •           Erkekler; Ne hediye alsam acaba?  Kış kış para da yok şimdi almazsam da tonla surat yapacak diye düşünüyor.
  •           Kadınlar;  Ayyy! Bakalım bu yıl ne alacak bana geçen yıl x malı almıştı ama bu yıl umarım daha iyisini almıştır. Diye iç geçiriyor

 Zorla strese sokuyorlar mı bizi? Eveeeeet !!

 Sevgilisi olmayan arkadaşlarım bugünü bunları düşünerek geçirin kitap okuyun, kahve için arkadaşlarınızla buluşun ya da dışarı çıkmayın sadece evde oturun.

Peki gelelim bana ben 14 şubatta ne yapacağım?

14 şubat günü dışarı çıkmak istemediğim için bir gün öncesinden çok sevdiğim bir arkadaşıma gideceğim. ( Ecem 23 senedir tanırım.) Neyse sabaha kadar sohbet ederiz, büyük bir ihtimal. Çekirdekler, çikolatalar, kekler ve kahve yanın da koyu bir konu ve oradan buradan şuradan sohbet konuları işte, sonra uyuruz uyandığımda zaten 14 şubattır,  Ama öğlen olacaktır ve sakin bir şekilde kahvaltı yapıp eve geri dönerim akşamda bende toplanır tabu oynarız zaten sonrada gün bitecektir. Korkmayın her şey bir gün içinde olup bitiyor.


Sürç-i lisan ettiysem affola Sevgililer gününü kutlayan çiftlerimize mutluluklar diler, diğer gruba ise yalnızlık çok marjinal gençler der kaçarım hoş kalın …


13 Şubat 2015 Cuma

Yeşili de yok etmeyin Denizleri de kirletmeyin

Genel bir konu ele alacağım aslında Bugün; doğa şartlarından, çocuklardan, oyun parklarından ve yeşil alanlardan söz etmek istiyorum; Ben bildiğiniz üzere Marmaris de yaşıyorum ve ege çocuğuyum yeşili de severim maviyi de olmazsa olmazlarım dır. Bunlar, şimdi siz bu doğaları katlediyorsunuz ya sanmayın ki sevgimiz sönecek daha da çok alevleniyor. Siz doğaya engel oldukça zarar verdikçe daha da muhtaç olacaksınız doğaya haberiniz olsun…




İki bina yapacağız diye koskoca ağaçları yakıyorsunuz ya koskoca ormanları katlediyor, hatta içinde yaşayan birçok hayvanın ölümüne neden oluyorsunuz ya hiçbir şey diyemiyorum sizlere gerçekten hiçbir şey…

Doğa bizi çağırıyor; yeşili de yok etmeyin denizleri  de kirletmeyin çok basit bir slogan olduğunun farkındayım ve ilkokuldan bu yana bize öğretilenlerle aynı evet ama hangimiz uyuyoruz ki o yüzden de bunu her paragrafta belirteceğim. Doğa kendi kendini yenileyebilen genelde şehirlerin dışında insanların pek uğramadığı yerlerde bulunan içinde birçok canlıya ev sahipliği yapan ve çok cömert bir şekilde sizi de kabul eden yerlerdir, sanmaz ki sizden kötülük gelsin… ( Doğanın Tanımını da Naçizane yaptıktan sonra devam edelim.)

 Yeni nesil için üzgünlüğümü saklayamayacağım çünkü bizler gibi yeşili bol yerlerde büyüyemeyecekler. Ne yapalım canım onlarda kent çocuğu olsunlar bizler böyle istiyoruz zaten, sokaklar da oynamasınlar evlerde bilgisayarlar da oynasınlar, sokaklar bomboş kalsın, çünkü zaman kötü evet bu konu da katılabilirim zaten çocukların oynayacağı bir yerde çok fazla yok ne yapsınlar yollar da arabaların ortaların da mı oynasınlar? O yüzden bir çok aile tabi bunda da bir kısıtlama yapma gereksinimi hissediyorum ‘’ İmkanı olan ‘’ aileler çocuklarını alıp doğa ya tabiata götürüyorlar, çünkü zaman bunu gerektiriyor ve tekrardan, Doğa bizi çağırıyor; yeşili de yok etmeyin denizleri de kirletmeyin diyorum.



Özgürlük doğamız bizim sıkış tepiş yerlerde yaşayamayız bizler doğaya atmalıyız kendimizi sokaklarda oynayan nesiliz biz. Havanın o ayazında bile; Ecem, Muhammed, Cem, Mert, Can sonradan aramıza katılan en küçüğümüz Nazlı.  Sokaklardan evlere gidemezdik öyle ki; evden kaşık çatal tabak da götürürdük çamurdan yemekler yapardık, kiremitten pul biber J güllerden çorbalar, J  biz böyle büyüdük 7 çocuk düşünebiliyor musunuz 7 çocuk ve aynı bina da oturuyorduk, hiçbir zaman da başımıza bir şey gelmedi çok şükür. Yemek yerken de böyle toplanırdık 7 çocuk şimdilerde böyle kalabalık arkadaş grubu göremiyorum. Aaaa ! Pardon hepsi kreş de ya da özel kurslar da özür dilerim bir an dalgınlığıma geldi. Bu konuyu kapatmadan önce şunu da söylemek isterim; hafta sonları da 7 çocuk ve 8 veya 9 ebeveyn ile birlikte pikniklere giderdik abartmıyorum her hafta sonu. Bu daha çok komşuluk bağlarını güçlendirir çocukların daha fazla enerjilerini tüketmesini sağlar ve değişik bir ortam evden uzaklaşma kısacası ( Ben ve Can hariç Diğer saydıklarım hepsi kuzen’dir. ) Bizler böyle güzel bir zaman da büyüdük işte  ‘’Yıldız Ailesine sevgiler.’’

'' Yeşili de yok etmeyin denizleri de kirletmeyin.''


Anlatacak çok da bir şey kalmadı gibi; konu dışına çıkmamaya özen gösterdim biliyorsunuz benim tutarsız yazılarım var böyle birkaç tane onlardan olmasın diye uğraştım ve hepsinden azar azar düşüncelerimi belirtme gereksinimi hissettim ben yazarken çok zevk aldım umarım sizlerde okuduğunuz da aynı tadı yakalarsınız zaman ayırdığınız için teşekkürler.
son olarak;
''Yeşili de yok etmeyin denizleri de kirletmeyin.''


sürç-i lisan ettiysem affola güzel dostluklar ve bol yeşilin ve mavinin hakim olduğu günleriniz olsun hoş kalın …

11 Şubat 2015 Çarşamba

Uyumak Öyle Kolay Bir Sanat Değildir Vesselam


‘’Uyumak’’ zaman kaybı diyenlere hitaben yazıyorum bunları ben uyumayı çok gerekli bulanlardanım benim işim yok gücüm yok 23 yaşındayım belki ilerleyen yaşlarda uykuyu sevmem ama şu anda uykusuz asla diyenlerdenim.

Uyku benim için zaman kaybı değil hatta huzur ben uyumayı çok seviyorum, yastığımı seviyorum, odamı seviyorum, kitaplarımı seviyorum, renkli nevresim takımı mı bile seviyorum. Uyku bizim için verilmiş bir nimet. Neymiş efendim uyku zaman kaybıymış.  Zaman kaybı derken kime göre? Neye göre? Yataktan çıkmama hastalığı varmış adı da ‘’clinomania ‘’ demişler ben hastalık derecesinde değilim yani kendimi hasta gibi hissetmiyorum ama arkadaşlarım bu konuda bana bilgi veriyorlar hepsine Teşekkür ederim canlarım benim. Hepsi benim iyiliğim için ama ben istediğim için uyuyorum, ve uyuyacağım hatta uyuma dediklerinde daha fazla daha fazla uyuma gereksinimi hissediyorum.


Uyuma demişken saatlerini de belirtmek isterim bazı zamanlar 12 saat bazen ise 9 hatta bazı zamanlar saat 17.00’de  uyanıyorum ve ne çabuk akşam oldu dediğim de doğrudur, ama şikayetçi hiç değilim hem de hiç çünkü her şeyin farkındayım ve zamanla bunu da düzelteceğim.
Özellikle de şu soğuk kış aylarında yatak tam sıcacık olmuş hafif serinlik oda da hakim neyin nesidir uyanmak? Ayıp olmaz mı yatağa…

İnsanlara göre eğer fazla uyuyorsanız hep moraliniz bozuk, ya da depresyona girme eğiliminde sinizdir. Hemen söylenmeye başlarlar; ayy çok uyumak depresyon belirtisidir, dikkat et kendine cııınııımmmm gibi sözler. Bizi çok düşündüklerinden mi yoksa kıskançlıklarından mı bunu sizlere bırakıyorum…

Düzenli uykunun faydalarının çok önemli olduğunu biliyorum;
  • ·         Beynin daha etkili çalışması
  • ·         Gün içindeki işlerimizi daha kolay yapma isteği
  • ·         Ruh halimizi olumlu etkiler.
  • ·         Depresyon, hipertansiyon, obezite gibi hastalıklara yakalanmamızı önler.    

 Tamam eyvallah bende biliyorum bütün bunları ama fazla uyumanın da yararı kesin vardır. Uyku üzerine konuşmuşken son olarak sizler yine de benim kadar abartmayın ve
 Nietzsche de derki bu konu da öyle kolay sanat değildir uyumak onun uğuruna bütün gün uyanık durmak gerekir. '' Böyle buyurdu zerdüşt''
Sürç-i lisan ettiysem affola  güzel, renkli ve tatlı rüyalar dilerim hoş kalın…

10 Şubat 2015 Salı

Adlarına Şiir Yazılmayan Kadınlara Gelsin Hepiniz Çok Güzelsiniz

  

Adına şiir yazılmayan kadınlara selam olsun yazıyordu sonradan araştırınca Ahmet moran’a ait bir şiir olduğunu öğrendim neyse ben bunu paylaştım sosyal medya da ve bir de açıklama kısmına ''sağ olasın'' diye de belirttim sonra yorumlar gelmeye başladı. Benim verdiğim tepkiyle aynıydı çoğunun tepkisi bende dedim ki şiir yazılmayan kadınlara ben düşüncelerimi yazayım şiir yazamasak da düşüncelerimiz var yazılarımız var dedim.
Başladım düşünmeye…
En basit örnekten başladım annemi aldım karşıma onu nasıl çok sevdiğimi hissettim, anneler hayatlarımızın olmazsa olmazları. Tanrı onları özene bözene yaratmış adeta hiç mi içlerinde kötülük olmaz, anneler dünyaya düşmüş meleklerdir dedim ve etrafımda ki anneleri düşündüm tek tek hiçbirini ayıramadım birbirlerinden, konuştuğum arkadaşlarımla anne sohbeti açıp fikirlerini dinledim hep aynı nokta da buluştuk.  ‘’Annemsiz Asla’’ , ‘’iyi ki annem var ‘’ bunun yaşla falan da alakası yok sohbet ettiklerim 23 yaşından başlıyor 45 yaşına kadar var ve biliyorum ki 50 yaşına da gelsek 80 yaşına da anneler hayatımızın hep ilkleri olacaklar.
Tekrardan;
Ah şu kadınlar diyerek başlamak istedim hepsinin üzerine yapışmış güzel ten kokuları, gülüşlerin de saklı bütün can alıcı sözleri, duyguları, hiçbir çiçeğe benzemeyen dünyada sadece tek olan kadınlar. Nasıl da masum görünüyorlar, güzellikleriyle adeta büyülüyor zekalarıyla ise sizi korkutmayı başaran kadınlar, azimli ve hırslı yapamayacakları hiçbir şey yok yeter ki imkan verilsin, kadınların bu sosyal faaliyetler de bulunmalarına çok seviniyorum ellerinden geldiği kadar uğraşlarını sergilemeleri hem kendilerine olan güveni arttırıyor hem de dışarıya karşı bir gücün simgesi olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar yoğun temponun içinde evlerini de aksatmayan kadınlar tanıyorum. Çocuklarına bakan bir yandan işe yetişen iş aralarında eve koşan çocuğuna yemek hazırlayan ve iş den gelince yorgun argın çocuğu oyun parkına götüren bu kadınlara şiir yazılmasa da olur ben onlara makaleler yazarım.


O kırmızı dudaklar yok mu o kırmızı dudaklar Sunay akının da bu konuda bir görüşü vardı; ‘’sevgilim kızma sakın, ve lütfen yanlış anlama. Kırmızı rujunu sürünce, paramın yetmediği, elma şekerleri geliyor aklıma ‘’… demiş üstat nasıl da okurken gülümsemiştim, ayrıca çok severim. 
Adına şiir yazılmamış kadınlara gelsin bunlar, bizler ayağımızı vuran topuklu ayakkabılarımızı hiçbir şey olmamış gibi giyen hatta saatlerce mızıklanma dan onlarla dolaşan kadınlarız, neymiş adımıza şiir…
Bu günün bir güzel yanı da Annemin Doğum gününün olması canım anneme mucuk.

Sürç-i lisan ettiysem affola  ‘’Adlarına şiir yazılmayan kadınlara selam olsun ’’ hoş kalın… 
                                                                                          Sinem Kandemir

9 Şubat 2015 Pazartesi

The Secret

The Secret 
Bu zamana kadar Okumadığım için pişman olduğum bir kitap hep duymuştum ismini tamam okurum okurum der geçiştirdiğim bir kitap aslında kapağı çok güzel insanın ilgisini çekiyor fakat benim gibi dünya klasiklerine aşık bir okuyucu için biraz şaşalı geldi belli ki ama şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap oldu; The secret;

Aslında düşüncelerinizi kontrol etmenize ve içinizdeki gücü fark etmenize yardım ediyor diyebilirim. Kısa örneklemelerle süslendirilmiş ve akıcı bir konuya sahip sık sık çekim yasasından bahsediyor ve bir süre sonra sizde büyük bir merak uyandırıyor örnekler o kadar güzel anlatılmış ki hadi be! Vay anasını! Demek den alamıyorsunuz yani benim üzerimde böyle bir etki bıraktı, kitaba başladığım ve 100. Sayfasına geldiğimde artık olumsuz düşünmüyorum, evrene pozitif enerji veriyorum,’’Düşüncelerimin efendisiyim.’’ Demek den alamadım kendimi hatta yazı bile yazdım bunun hakkında bir gün önce paylaştığım yazı. Bazı bölümlerin de ise durup düşündüm kitap düşünmenize olanak sağlıyor.
Örneğin;
LISA NICHOLS ; ‘’Tanrıya şükür bir bekleme süresi var ve bütün düşüncelerimiz anında gerçekleşmiyor. Aksi takdirde başımıza gelmeyen kalmazdı, gecikme faktörü bize yardımcı olarak isteklerimizin üzerinde düşünüp, onları yeniden değerlendirmemize ve yeni seçimler yapmamıza fırsat tanıyor.’’
Diye not düşmüş ben bunu çok beğendim, çünkü ben her şeyin bir an önce olmasını isteyen olmayınca da sinirlenen ve çok çabuk demoralize olan biriyim ama artık bu düşünceme son veriyorum ve daha ılımlı yaklaşmaya beklemeye demoralize olmamaya çalışacağım, ayrıca;
 The secret  kitabıyla tanışma aşamam da başıma çok enteresan bir şey de gelmedi değil, bu kitabı arkadaşım da görmüştüm ve diğer kitap ‘’tavuk suyuna çorba’’  adlı kitabı da yine bu arkadaşım da gördüm.  Ama  ilk The secret kitabını aldığım için sonrada bunu alacağım diye söyledim ama  aklım o kitap da kalmadı değil asıl enteresan olan ise bu kitabı okurken; insanların başarılarından ve olumlu düşüncelerinden isteklerini doğru bir şekilde istemekten bahsediyordu ve anlattığım  gibi kısa hikayeler tarzında  kitaba dalmış örneklere vay anasını! hadi bee!! yok artık diye tepkiler verirken bir yazı okudum;
Paranın sırrı;  

JACK CANFIELD konuşmacı bu olayla ilgili konusunu anlatıyor, okumaya başladım güzel akıcı yazılmış sonra örneklerle anlatığı için hemen okuyorsun ve adamın ilk çıkardığı kitap  ‘’Tavuk suyuna Çorba’’  neee !! nasılll !! dedikten sonra tekrardan baktım  Tavuk suyuna çorba   bu bir tesadüf mü yoksa enerjimi  yoksa evren mi bu kadarını bilmiyorum ama  bu kitabı önerirken  anlatacağım güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum vesselam...
 Kısacası;
Biz ne istersek evren onu verirmiş işte olumsuz düşünmeyin falan filan bu hayat şartlarında ne kadarı bize uyar ne kadarını yaşantımıza uygulayabiliriz orası muamma ama yinede denemek de fayda var diyorum ve kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

Küçük Prens

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde… Diye başlayıp bu kitabı anlatmak istiyorum, o kadar tatlı o kadar iyi anlatıma sahip okurken bitmesin diye içten içe yalvardım hatta yemek istedim içimde kalsın, hep benimle kalsın hep benim olsun diye sonra düşündüm her gün bir sayfa ezberleyeyim 95 günde tamamdır diye sonra sakinleştim ve sık sık okuyacağım bir kitap listesine adını altın harflerle yazdım. Kitap çocuk kitapları türünde yer alsa da en çok büyüklerin okuması gerektiğini savunanlardanım ve her yaşta farklı anlam yükleyeceğimiz bir kitap küçük bir çocuktan büyüklerin davranışlarının, düşüncelerinin nasıl olduğunu nasıl düşündüklerini eleştiriyor gibi düşünelim, büyüklerin içlerinde ki çocukları unuttuklarını da en hassas bir şekilde anlatmış.

Ah bu büyükler dedirten bir kitap, küçük prens her defasında ‘’Büyük insanlar çok tuhaflar’’ dedikçe hımmm diyorsunuz. Ben Gökyüzünü çok severim ve bu kitabı okurken çok eğlendim blogun adından da anlayacağınız gibi ve blog da geçen başlık da bu kitaptan esinlenerek meydana geldi. ‘’Kuyruklu Yıldız ‘’ ‘’Tuhaf Gezegen ‘’…
 
(Küçük prens gezegeninden kaçarken,göç yolundaki yabanıl bir kuş sürüsünden yararlanmış olmalıydı. '' MaviBulut'' Antoıne De Saınt Exupery)



Küçük prensin gezegenin de iri sönmüş üç volkanı ve harika eşi benzeri olmayan bir çiçeği ve baobap ağaçlarla kaplı küçük bir gezegeni vardır. Kendisine bir uğraş bulmak ve bilgisini arttırmak için diğer asteroidleri ziyaret etmeye başlar, hepsinde çok farklı ve ilginç karakterler vardır. Her gezi sonunda ‘’şu büyükler çok tuhaf insanlar demeye başlar.’’  Her gezegen farklı demişken onun için farklı bizim ise alışık olduğumuz şeyler örneğin; ilk gezegende her şeyi kendisinin yönettiğini savunan bir kral diğerinde, kendisini beğenmiş bir adam, sonra sayılarla uğraşan bir adam, devamlı fenerini yakıp söndüren bir fenerci ve devamlı içki içen bir ayyaş en son olarak kaşifle karşılaşır .’’Şu büyükler kesinlikle çok tuhaflar.’’ Diyerek den devam ediyor… Neredeyse hepsini anlatmak istiyorum ama abartma dan en çok hangi bölümleri çok sevdiğimden de bahsedip sonlandıracağım, ilk olarak;



    1.Tilki küçük prense bir öğüt vermişti; En iyi yüreğiyle görebilir insan, gözler asıl görülmesi gerekeni göremez. 
    2.  Küçük prensin gezegeninde bulunan çiçek evet birçok çiçek var dünyada ama onun çiçeği farklı konuşmaları dünyalara bedel. Kibirli bir çiçek ve güzel, narin bir çiçek 4 tane dikenine güvenen ama rüzgardan da çok hoşlanmayan. 
    
          -  Küçük prens; Ah ne kadar güzelsin?
           -  Öyleyim değil mi? Dedi çiçek kibarca güneşle aynı gün doğdum diye de belirtti çok mütevazice değil fakat etkileyiciydi ve ondan sonrada küçük prense karşı nazlanması sürüyor... 

  3. Güneşin batışını 44 kez izlemişti. İnsan çok mutsuz olduğu zamanlar da güneşin batışını izlemeyi sever. Diye de belirtmişti buda çok sevdiğim kısımdı.

  4.  Bir yıldız da yaşayan bir çiçeği seviyorsanız geceleyin yıldızlara bakmak hoştur ve geceleyin gökyüzüne bakarsın her şeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana. Belki böylesi daha iyi, yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin.

      5. Sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım…

 Aslında daha tonla şey yazabilirim ama abartmadan tadında bırakacağım diye kendime söz vermiştim ve sözüm de durup abartmadan gidiyorum.
Ayrıca benim okuduğum Mavibulut yayın evinden fakat en kısa zamanda Cemal Süreya ve Tomris Uyar çevirisini ve Cançocuk yanın evinden olan basımını da okumak için heyecanlanıyorum...


 Sürç-i lisan ettiysem affola hayatınız da size de küçük prens gibi yol göstericilerin olması dileğimle hoş kalın … 
Blogger tarafından desteklenmektedir.
 

Sirius... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger