8 Ağustos 2015 Cumartesi

AHMET ALTAN ''TEHLİKELİ MASALLAR''

                                                                                                                                       30.05.2015

Ahmet Altan ‘’Tehlikeli Masallar’’ kitabını daha önce okumadığım için üzgünlüğümü belirtmek isterim. Her zamanki Ahmet Altan işte yine yapmış yapacağını.
Her Ahmet Altan kitabından sonra hayranlığımı ve düşüncelerimi çevremdekilere anlatmaktan alıkoyamam kendimi, ve yine böyle oldu.
Son romanım diye belirttiği ve iliklerinizde hissedeceğiniz yalnızlığı ve yalnızlığını, deneyimlerini, aşkla karışan karışık duygularını, cinayetleri, engel olamadığı özgür düşüncelerini mükemmel bir edayla yazmış.

‘’Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimse olmadığı için yalnızım ben.’’demiş mesela
Nasıl da güzel demiş…

Yaşamını öyle güzel yazmış ki gözlemlerini öyle güzel betimleyip anlatmış ki tekrar tekrar aşık oldum. Tıpkı kitap da adı geçen Berrin gibi…
Berrin de kitabını okumuştu, ve aşık olmuştu yaşça büyüktü, yazar olduğunu biliyordu. Bir önceki Zübeyde ye kendisini benzetmişti. Yazara hep o kızı sordu yazar bunun hayal ürünü olduğunu anlatamadı kitabın bazı yerlerin de diğer kitabı anlatırken şaşkınlığı apaçık ortada.
Ben bunu tranvay da her sabah 7:00 de okuyup Akşam eve dönerken de her akşam 6:00 da 1 saat okuyarak 2 gün de bitirdim, ve inanın bazen yüzüm de kocaman bir gülümseme belirdi. Bazen de şaşkınlık, bazen de birer hüzün takip etti. Ardı arkası kesilmeyen karışık duygular zinciri…
Kitap bitince yüzüm düştü, dudaklarımı büzdüm içime kocaman bir fil oturdu. Tıpkı kitap da berrinin bir fil gibi yemek yediğini söylediği gibi o fil benim kalbime oturdu. Kitap bitmeseydi ama ya dedim.
Sevdayı çok sevmişti, sevda aynı duyguları hissetmiyordu ama vazgeçemiyordu da sevgilisi olduğu halde bırakamıyordu. Yazardan vazgeçmedi yeni ben öyle sandım fakat öyle değildi sevda sadece yazara acı veriyordu. Berrine inanmıştım yazar gibi bende sevdim ama o da bıraktı,  bunu hak etmemişti yazar ama gitme Seni seviyorum da diyememişti. Yazar karışıklıklar için de kalırken onlarda karışık duygularla terk etmişlerdi…

…’’bostan dolabının yanında ki; suları bana kahverengi gözüken o küçük ve eskimiş havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere gidip bakardım çocukken, babam onların kökleri olmadığını anlatmıştı bana, neden bu çiçekleri hep bir şeylere benzetmek için kullandıklarını ancak büyüyünce anladım. Yalnızca bu çiçekler hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar, ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecekmiş gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek bütün bir hayatın özeti buydu.’’…
Kitap da bir bölümdü sadece ufak bir kısım okumanızı tavsiye ederim.
 ‘’Tanrının büyüklüğü nedenleri gizlemekte, kralların büyüklüğü onları bulmakta yatar.’’

                                                                                                              Hazreti Süleyman
Dibin notu; Bu kitabı nasıl yazı bilemiyorum. Tabii yazarları anlamak çok farklı fakat bir yazarla tanışıp sohbet etmek en çok isteklerim arasında. Ben yazarların dünyasına aşık biriyim bunu bir kere daha anladım.
Ahmet Altan   ‘’Tehlikeli Masallar’’   Can Yayınları…
Sürç-i lisan ettiysem affola, Kitabı Aşk’la okumanız dileğimle hoş kalın.



                                                                                                                    Sinem Kandemir

İstanbula Gelişim ve Değişen Hayatıma Giriş; 1

                                                                                                                        24.05.2015

Uzun süredir yazamadığım için üzgünüm ama anlatacağım her şeyi ve bana hak vereceksiniz. 
Hayatım da ilk defa bu kadar sürprizler, yoğunluk ve karışık duygular yaşadığımı hatırlıyorum. Tabii her şey hemen hemen istediğim gibi.

 İlk olarak mülakatı geçtiğimi ve işe başladığımı söylemek isterim mülakata gittiğimi de 1 ay önceden de postum da yazmıştım iyi dilekleriniz ve maillerinizi eksik etmediğiniz için de çok teşekkür ederim.
İşe başlamam ve değişik tarz da insanlarla tanışmam bir oldu daha önce Marmaris de sonra İstanbul da. İyisiyle kötüsüyle birçok insanla tanışıyor hatta tanışmaya devam ediyorum, Önemli olan hepsinden ayrı ayrı bir şeyler öğrenmem. En çok da bunu seviyorum, hayatıma giren her insan hayatımda olan herkes bana bir şekilde fayda sağlayacağını biliyorum. ‘’Sen iyiysen herkes iyidir’’ mantığı bu yüzyılda çok da rastlanılan bir durum olmaktan çıkmış durumda…

İş yeri bir yana İstanbul hayatına alışmak da bir marifet sabah 9:00 da işe gitmen gerekiyorsa saat 6:00’da uyanman gerekiyor. Makyaj, saç derken anca 7:30 da hazırım. Metrosu Tranvayı aktarması derken bir bakmışsın gün başlamış. Kahvaltı yapmaya vakit bile yok. Ne kahvaltısı ya su kahve içmeye bile.

Sürç-i lisan ettiysem affola; bunu yazdığım da 24.05.2015 tarihliydi fakat yoğunluktan ve alışma evremden dolayı postlarımı hazırlayıp bir türlü yayınlayamadım. Şimdi bu yazıma bakıyorum ve şu anda değişen uyanma saatlerime yaptığım kahvaltılarımı düşünüyorum da yüzümde ufak bir gülümseme belirmiyor değil neyse vesselam diğer yazılarda görüşmek üzere Hoş kalın…




                                                                                                             Sinem Kandemir.
Blogger tarafından desteklenmektedir.
 

Sirius... Copyright © 2011 -- Template created by O Pregador -- Powered by Blogger